Çocuktuk, yani şöyle 10-11 yaşlarında (şimdi acaba bu yaştakiler, onlara çocuk dediğim için bana kızarlar mı? Tekzip ederler mi!!!) ve hayal kuruyorduk...
Kızlardan biri, evlenip kendisini mutlu yuvasında çocuklarıyla beraber hayal ediyordu.. Hayaller gerçekleşti ve dostum, eşi ve 2 çocuğuyla gayet mutlu bir hayat sürüyor.
Ben, kendimi iş kadını olarak hayal etmiştim. Üzerimde beyaz bir tayyör (ama tayyör!), başımda ise siyah ve kocaman yuvarlak bir şapka. Hani Türkan Şoray misali, ofisten içeri giriyorum, başım önde, kaldırıyorum ve şapkamın ardına gizlenmiş gözlerim çıkıyor ortaya! Ciddi ciddi bakıyorlar etrafa!!! Hayaller gerçekleşti ama tamamlanmadı, yani ben gerçekten bir iş kadını oldum, hatta şapka bile takıyorum ama nirvana noktası olan beyaz tayyör ve siyah kocaman şapka olayına henüz giremedim. Emekli olacağım gün gelsem mi acaba ofise o şekilde :)))
Ve diğer dostum.. Onun hayali ise şu şekildeydi; Pub'a havalı bir şekilde giriyor, bara doğru yöneliyor, tabureye ahenkli bir şekilde yerleşiyor.
Barmen soruyor: Ne içersiniz hanımefendi?
Dostum cevap veriyor: Viski, sek olsun!!!! (vurgu "sek" kısmında")
Tabi o zamanlar biz, bir içki çeşidi var ve adına filmlerde "viski" deniyor zannediyoruz, dolayısıyla çeşitlerinden, tarihinden bihaberiz... Canım dostum, bu hayalini gerçekleştirdi hem de tam yerinde, tam cennetinde, yani İskoçya'da... Ama tabii oralarda "sek olsun" vurgusu biraz kaybolmuş olabilir :)))
Fakat bu "viski-sek olsun" repliği taa beynimizin derinliklerine işlemiş ki geçenlerde Metro-Mey işbirliği ile bir Viski tadımı düzenlendi ve ben de çocuklığumdan kalan "ama hangi viski-sek mi olmalı gerçekten" sorularına cevap bulmak üzere şanslı bir birey olarak katılmaya nail oldum. (O yaşlarda da durumu sorgular kişiliğim varmış demek ki!)
Tadım, Viski Mentoru Sayın Ertan Engin eşliğinde gerçekleşti. Çok keyif aldım, hem viski hakkında öğrendiklerimden, hem tattıklarımdan, hem de hikayelerden.
Sevgili Dostum, haydi bir gün gel de şu aşık olduğum şehire, seni puba götüreyim, bar taburesine ahenkle yerleşelim beraber, barmen gelsin ve sorsun ne içeceğimiz, ve ben cevap vereyim "Black Label-sek olsun" :)))
Dostlarla, anılarla ve sevgiyle kalın...
Tadımdan Notlar:
- Viski tamamen doğal bir içki, içerisinde katkı maddesi bulunmuyor (bulunmamalıdır!)
- Tarihte, kayıtlar ancak o zamandan başladığı için, menşei İskoçya olarak geçiyor. Papazlar kendisini üretip (birada olduğu gibi), ilaç niyetine hastalara veriyorlar. İşte bu yüzdendir ki kendisi "hayat suyu" (water of life) olarak anılıyor.
- Single Malt ve Blended olarak 2'ye ayrılıyor. Tabiki single malt olanı makbul fakat gayet pahalı.
- Viski en erken 4. senesinde şişeleniyor. Yani en genç viski 4 yaşında ve şişenin üzerine, farklı yaşlarda viskiler de konulmuş olsa, en genci yazılıyor, kurallar böyle.
- Viski bira mayasından yapılıyor, sonra bakır imbiklerde damıtılarak meşe fıçıların içine konuluyor.
- Bizim tadım yaptıklarımız şunlardı:
1- J&B: Rengi çok açık, meyvemsi (ben pek keyif almadım)
2- Red Label: Fındık, karamel, çikolata, meyvemsi tatlar bırakıyor ağızda. Gideri var. Ertan Bey çilek ve çekilmiş karabiberle denenebileceğini söyledi, ilginç...
3- Black Label: Rengi koyu, sherry fıçılarında yıllanmış. Bal, çukulata, karamel, kurutulmuş meyve tadları veriyor. Benim primam!!!!
4- Double black: İsli. Tahıllar "peat" adlı fosilleşmiş bitkisel kömürlerin yakılmasıyla isli bir tat alıyor. Pek benlik değil.
5- Talisker: Single malt bir viski, en baharatlısıydı.
6- Lagavulin: Koyu renkli ve en isli viskiydi. 16 sene sherry fıçısında beklemiş...
Bilgilerde bir hata, alınan notlarda bir yanlışlık varsa, uyarın ey dostlar...